DEVE KERVANIYLA YOLCULUK
Sadettin Noyan
Gez, gör gözlemle, kaydet, bir çelik aynadır gözlerimiz, unutma…!
Acaba diyorum, ‘Deve kervanıyla Mardin’e
yolculuk mu yapsam ve tarihin derinliklerine mi gideyim? Böylece zamanın
tünelinden geçmiş olurum. Bazen de kendi
kedime soru sorma mecburiyetinde kalmaktayım. Yoksa ‘Deve kervanı yollarda’
diye yeni bir köşe mi yapsam kendi kendime? Taktım bir kere kafaya Mardin’i.
Ankara’dan öte yana. Gidiyorum geliyorum boyna. Yine oralardaydım her yıl
olduğu gibi. Doğrusu Mardin’in zarafeti bana lezzet vermektedir. Biraz geçmişe
gittiğimizde; Arap İslam yayılmasına kadar önemsiz bir askeri mevki olduğu
anlaşılan Mardin, Arap fetihleriyle birlikte gelişmeye başlamıştır. O tarihten
sonra Mardin ölümsüz bir şehirdir.
Bab’ul-sor (Savur kapı yakınları) Mardin
Mardin’in demografik yapısı ve fizyonomisine baktığımızda; Nazlı, mağrur
ve pırlanta bir gerdanlık gibi süzüm süzüm çağlar boyunca bu tepede yıldızlara
yakın komşu olmuştur. Mardin ve Mardinliler; Akademisyenler tarafından
incelenecek olursa Tarihte Mardin’de üç ayrı Rönesans oluştuğunu göreceklerdir.
1- Araplar döneminde sivil mimari alanındaki Ortadoğu kültüründen çok daha
etkilendiği görülmektedir, eski Halep ve Kudüs şehrinden alınan kemerler, taş
işlemeleri pencere sitilleri… 2 – XII
yüzyılın ikinci yarısında Artuklu,
Akkoyunlu, Karakoyunlu dönemlerinde inşa edilen Medreseler, Cami, tekke,
zaviyeler, su kanalları, çeşmeler buna benzer yapılar ve şehir bayındır haline
getirildi 3- Ermeni dönemi (19.yüzyıl) sivil mimari sanatta… Sarkis Lole (Levon) Rönesansı
İslam döneminden önce sadece
kalesi ve kale içinde yaklaşık iki yüz evi geçmeyen Bizans idaresinde bir
yerdi. Ve bu bölgede önemli şehir
Nusaybin yer almaktaydı. Mardin zamanla kaleden aşığı tepede bugünkü Kent; Masos (Masius) yamaçlarında mevcut,
ikisi silik beşi mütebariz olan yedi teras üzerinde dik ve dar dörtgen formunda
doğu-batı yönünde kurulmuştur. Denudasyon sekileri üzerinde kurulmuş tipik
bir savunma şehridir.
Mardin, Denudasyon sekileri üzerinde kurulmuş tipik bir
savunma şehridir.
Tûru Abidin antiklinalinin Masos adı verilen yamaçları
üzerine şehir kurulmuştur.
Mardin’deki sosyal yaşam ise Ortaçağ’daki
Arap İspanya’sına (Endülüs) yönetimine benzetilebilir. Her tür kültür ve din
etkilerine açıktı. Eskiden mimarlar Şam ve Halep şehirlerinden bölgeye
geldiklerine dair Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde Tarih bölümünde ilgili
kaynaklarda yazılıdır. Avrupa’da bu belgelerle ilgili kitaplar kütüphanelerde
bulunmaktadır. Mimarlık dinsel ve Milliyetlere göre marka mimari üslup vardır.
Küçük bir örnek verecek olursam: ünlü Rus otomatik Kalaşnikof tüfeğinin icadı
gibi, tüfeğin aslı olduğu gibi kopyası vardır. Kalaşnikof denildi mi akla ilk
gelen marka silah Rus silahıdır.Mimarlıkta da aynı şey geçerlidir. Örneğin:
gotik üslup denildi mi akla ilk gelen Avrupa gelir… Ortadoğu mimarisinde de
akla gelen Arap mimarisidir.
Lisedeyken Yakubilerin tapınaklarına
gittiğimde bana her söyleneni kabul etmiştim cahilce.
Üniversite yıllarımda ise hemşerim
mimar Ammo Abdül Celil İldoğan Arapça da Kao
(Kartal) sülalesine mensup bu zat mesleği Mimar bana şöyle demişti; “ustalarımız Şam Ve Halep’tir Mardin’in
çırakları da Urfa ve Antep’tir. bu işi
de bana öğreten ustalarım Ermeni
Mimarıbaşı ustalarımdır” Şeklinde anlatırdı. Yani Mardin’de bu
mimarinin ilk uygulamacıları Halep ve Şam ustaları olduğunu Şanlıurfa ve
‘Gaziantep’te yapılan yapılarda çalışan kişiler de Mardin ustaları tarafından
yetiştirildiği bilinmektedir. Ve 19. yüzyılda bu Görkemli saray yavruları da
andığım ustaların eserleridir (Serkis
Lole/Levon ailesi) diye anlatmıştı.
Bu
Görkemli Saray Yavrusunun yapıların sahipleri yani arsa üzerinde inşa
eden ilk kişiler; Müslüman Arap, Ermeni
ve Keldani Katolik vatandaşlarındı. Artuklular da cami ve Medreselerde bu
yapılarda imzalarını atmışlardı. Daha
sonra bu konuyu etraflı bir şekilde sağ olsun dostum Tomas Çerme ile bilgi alışverişinde bulundum. Ve Deyrül Zafaran hakkında aydınlanmıştım.
Deyr-ül Zafaran Manastırı’nın, aslında ‘Der Zafaran’ olup, Hıristiyanlık
öncesinden, ‘AREVORTİK’lerden kalma
bir Ermeni tapınağı iken, Süryaniler tarafından satın alındığını da onun
sayesinde öğrenmiştim. Yeri gelse de bunları yazsam bir ara diyordum.
Çoğunun
eski sahibi Ermeniymiş. Yani yapan da, yaptıran da. Belgelerle de kanıtlamıştı.
‘Süryani Konağı’ diye anılan bir konağın aslında kendi doğup büyüdüğü konak
olduğunu da… Mardin’de hiçbir eseri
olmayan toplumlar da, Mardin’e hiç kimse sahiplenemez. Mardin hangi mimari
tarza girdiğini aşikardır ve bu konuda da bilim adamları gayet iyi bilmekteler.
Mardin Kudüs şehrin bir kardeşidir. Ama bakıyorum ki bu son yıllarda Mardin
mimarisi hakkında yanlış bilgiler verilmektedir. Ve Mardin’de oturan bir
etnisite bu mimari tarza da sahiplenmeye
başlanmıştır.
Bakıyorum bu yıllarda Mardin şehrinde
yaşayan her kesimden insan; bilgin kesildi. Halbuki Mardin kültürü hakkında
merak edenler Mardin ULUSLAR ARASI (2006) Sempozyumda boylarını gösterselerdi
bari. O zaman hanyayı Konya’yı görürdük ve akla karayı görürdük. Çünkü
Demokrasi tartışma, ikna, yaratıcı düşünce demektir. Ama kültürlü olmak en çok
da bu yapıları yapan insanı tanımak demektir.
Yerel ve evrensel kültürün güçlü sentezine ulaşmadan ve araştırmadan,
varolan uygarlığın kime ait olduğunu ve Mardin Merkez kültürü kime ait olduğunu
bilinemez. Mardin ili ile Mardin şehrini de karıştırmayalım. Aynı zamanda Tur Abidin adı altında anmayalım. Roma
Döneminde bu dağın adı Masius
verilmişti.
Aç tavuk kendini buğday ambarında zan eder
misalı gibi her şeyi kendilerine mal
etmesinler. Eğer bildikleri bir şey varsa bilimsel bir şekilde açıklasınlar,
ispatla mükelleftirler, kanıtlanırsa ancak o zaman kabul görür. Türkiye Cumhuriyeti ikinci Cumhurbaşkanı
İsmet Paşa hatıra kitaplarında Mardin merkezle ilgili beyanatları da
vardır.